Günümüzde dünyanın en değerli şirketleri (Google, Facebook, Apple, Tesla, Uber, Intel, HP, IBM ve diğerleri) çok da eski olmayan bir tarihe kadar medeniyete dair üzerinde herhangi bir belirti olmayan ve uzun çayırlardan ibaret Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletine ait topraklardan çıkmıştır.
Zamanında at arabalarının ve hazine avcılarının kol gezdiği bu bölgenin çok kısa bir süre içerisinde dünya ekonomisinde önemli bir yer edinen öncü teknoloji merkezi haline gelmesinin temel sebebi ne olabilir? Silikon Vadisi ekosisteminin oluşum hikayesine ve Stanford Üniversitesi’ndeki akademik çalışmaların bölgenin gelişiminde nereye düştüğüne biraz farklı bir açıdan bakacağız.
Silikon Vadisi adıyla anılan bölge; günümüzün en yenilikçi teknolojik ürünlerinin geliştirildiği, klasik iş yapma anlayışından ziyade insan ve ilişki odaklı kendine has bir kültürün oluştuğu, bilimsel bilginin ve özellikle inovasyonun değerinin el üstünde tutulduğu, dünyanın geri kalanının ilgi odağı olan bir yer olmasının her geçen gün ötesine geçmektedir. Toplam ekonomik büyüklük olarak trilyon dolar mertebelerini çoktan geçen bölgede gün geçmiyor ki yeni bir unicorn girişim (değeri 1 milyar dolardan fazla olan şirket) çıkmasın. Türkiye ekonomisinin henüz trilyon dolar mertebesine ulaşamadığını düşünecek olursak, ülkemizdeki herhangi bir şehirden çok daha küçük bir alana kurulu bölgedeki az sayıda teknoloji şirketinin ekonomik başarısı takdiri hak ediyor.
Dünya teknolojisine yön veren bu bölge, kapalı sınırlar içindeki pek çok bina ve ofisten oluşmaktan ziyade, içerisinde evleri, kafeleri, parkları, eğlence merkezleri, üniversiteleri ve rekreasyon alanlarını barındırıyor. Buradaki şirketlerde çalışanlar belirlenmiş mesai saatleri içinde çalışıp akşamları da servislere binerek şehrin diğer semtlerine gitmiyorlar. Silikon Vadisi 7/24 yaşayan bir organizasyondur. İş ve yaşam her yerde diyebiliriz.
Tarihi gelişim perspektifinden baktığımızda 19. yüzyılın sonlarında bölgede Santa Clara College adıyla ilk yüksek öğrenim kurumu (yani üniversite) kuruluyor. Daha sonraları altın avcılarının yanı sıra pek çok yeni iş fırsatı arayan insanın da ilgisini çeken bölgede, bu insanlardan biri olan Leland Stanford öncülüğünde Stanford Üniversitesi kuruluyor. Bölgenin kaderinin, bu akademilerin kuruluşu ve daha sonrasında üniversite bünyesinde gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların birer birer iş girişimlerine dönüştürülmeye başlanmasıyla değiştiğini söyleyebiliriz. Büyük teknoloji markalarının ilk tohumlarının, akademi-iş dünyası buluşma noktası olan bu üniversite koridorları, bahçesi, sınıfları ve çevresinde atılmış olmasını doğru değerlendirebildiğimiz ölçüde bugünün ve geleceğin dünyasını anlamaya bir adım daha yaklaşmış oluruz.
Aslında teknoloji girişimleri dediğimizde, mekândan bağımsız olarak bilgisayar altyapısı ve internet bağlantısı olan herhangi bir yerde çalışma yürütülebileceğini öngörebiliriz. Dünyanın herhangi bir yerinde birkaç arkadaş bir araya gelip evin garajında (efsaneye uygun olarak) iyi bir fikre sahip bir teknoloji girişimi gerçekleştirebiliriz. Hemen hemen her imkân var olsa da neden Silikon Vadisi’nin atmosferi bir başka ve dünya devi projeler bu bölgeden çıkıyor? Ekosistem denen şey tam da bu olsa gerek. Bölgenin kültürü gerçekten bambaşka bir seviye. Ofisler sadece dört duvar arasına sıkışmış mahaller değil, şehrin bütünündeki açık-kapalı alanları, kafeleri, parkları, bina koridorları, dizüstü bilgisayarınızı açıp en az iki kişi oturabileceğiniz herhangi bir taşın üstü bile ofis gibi işlev görebiliyor. Bu atmosferdeki kurulan ilişkilerin doğru yönetilmesi sonucu oluşan network de sizi başarıya taşıma potansiyeline sahip oluyor diyebiliriz.
Akademinin beşiğinde büyüyen Silikon Vadisi tarihi, bilimsel gelişmelerin öncülüğünde iyi bir fikir ve biraz destek ile nelerin başarılabileceğini çok net gösteriyor.
Şimdi önemli bir konunun altını çizmek istiyorum. Stanford Üniversitesi olmasaydı acaba silikon vadisi olur muydu? Bu sorusunun cevabını verebilmek hiç de kolay değil. Akademinin kapsayıcı gücünün bölgenin her bir hücresine işlemiş durumda olduğu gözlemlenebiliyor. Akademinin bilimsel çarklarının ilerleyişi doğrultusunda hareket eden girişimci beyinler iş dünyasının gerekliliklerini girişimcilik ruhuyla harmanlayarak dünya devi markalar meydana getirebiliyorlar.
Ülkemizdeki teknokentlerin kuruluş vizyonunu da bu kapsamda değerlendirmemiz gerekiyor. Dünya ekonomisinde etkinliğimizi artırmak için, üniversiteleri lisenin devamı olarak hocaların ders anlattığı, öğrencilerin dersi dinleyip sınava girdiği ve not ortalamasına göre de mezun olup diploma sahibi oldukları eğitim kurumlarının dışına çıkartarak, girişimcilik ekosisteminin tam merkezine oturtmak bir zorunluluktur. Teknokent, kuluçka merkezi, teknoloji fuarları ve organizasyonları gibi platformların etkinliği, ülkemizin başarı çıtasını daha da yukarılara taşıyacaktır. Katma değer üreten proje sayısı bu stratejiyle katlanarak büyüyecektir.
İş dünyasının dinamizmiyle akademinin bilimsel vizyonunu bir araya getirerek, girişimci ve birlikte ilerleyen parlak zekalar tarafından yeni başarı hikayeleri oluşturulmasına ortam hazırlama heyecanıyla kurulan ARGEPLANO Akademi bünyesinde verdiğimiz kurumsal eğitimlerde, iş geliştirme motivasyonunun temel kaynaklarını özellikle değerlendiriyoruz. Akademik çalışmaları sadece üniversite duvarlarının arasına hapsedemeyiz. Bilimsel gelişmeleri ekonomiye kazandıracak girişimleri desteklemek üzere eğitim farkındalık organizasyonlarına katılım için büyük bir özveri gerekiyor. Çok değerli akademisyenlerimizin de vizyon sahibi iş insanlarımızın da üniversite öğrencisi parlak genç arkadaşlarımızın da bu ortak geleceği paylaştıklarını düşünüyorum. Silikon Vadisi’nden daha iyisi neden olmasın?
Sağlıklı zamanlar dilerim, saygılarımla,