2050 yılında, manyetik kaldırma teknolojileri sadece ulaşımda değil, inşaatta da yaygın olarak kullanılmaktadır. Manyetik Alan Mimarisi (MAM) denen yeni bir küre tasarımı mimarların fiziksel olarak yapabileceklerini önemli ölçüde genişletti. MAM, daha önce hayal bile edilemeyen tasarım olanaklarını beraberinde getirmenin yanı sıra, yer hareketleri, depremler, levha tektoniği gibi sismik faaliyetler açısından yüksek riskli bölgelerde büyük ölçekli ve yüksek katlı binaların inşa edilmesini de mümkün kıldı.
Dubai, havalanan (manyetik alan sayesinde havada duran) yapılar alanında öncülerden biri haline geldi. Depremden etkilenen bölgeler için Asya-Pasifik ülkelerine bu sistemle yapı üretimini sağlayacak teknolojiyi ihraç etmek, petrol çıkarımının tamamlanmasından sonra Dubai’ye, daha fazla gelire "temiz" kaynakları kullanarak ulaşma etkinliğini sağladı.
Konumunun özellikleri ve tatlı su kıtlığı şehri tarıma elverişsiz hale getirdi. Bu nedenle gıda ithalatı şehir için çok büyük bir gider kalemi olmakta.
Bölgedeki doğal kaynak eksikliğini telafi etmek için SM şirketinden İtalyan mimarlar, ekolojik olarak temiz ürünler yetiştirmek için bölgedeki çok az kaynağı kullanan Deniz Suyu Dikey Çiftliği projesini geliştirdiler.
Dünyadaki tüm tatlı suyun %70'i tarımda kullanılıyor ancak birçok bölgede ciddi bir kıtlık var. Bununla birlikte, deniz suyunun bol olduğu bölgelerde tuzdan arındırma, tarım için bir can simidi sağlıyor. Dubai'deki verimli toprak ve tatlı su eksikliği, Dubai'yi bölgede yerel gıda üretiminde artış sağlayan deniz suyu çiftlikleri için ideal bir yer haline getiriyor.
Umman ve Gran Canaria'daki deniz suyu seraları sistemine dayanan SM şirketinin Dikey Deniz Suyu Çiftliği, seralardaki havayı soğutmak ve nemlendirmek için tuzlu su kullanırken, güneş ışığı onu tatlı suya dönüştürerek binlerce bitkiye hayat veriyor. Pahalı ve enerji tüketen kaynatma ve basınçlandırma yöntemlerini kullanan modern tuzdan arındırma ekipmanlarının çoğuyla karşılaştırıldığında, dikey bir deniz suyu çiftliği pasif olarak çalışıyor, üç tuzdan arındırma aşamasından geçiyor ve tüm yıl boyunca bitkilerin hasat edilmesini mümkün kılıyor.
Gezegenin 10 milyardan fazla insana ev sahipliği yapmasına rağmen, aşırı nüfus sorunu başarıyla çözüldü. Singapur’da 2050 yılı itibariyle okyanus yüzeyinde megaport şehirler inşa edilmeye başlandı. Proje kapsamında sabit apartmanların yanı sıra sürüklenen yapı kompleksleri de bulunuyor. Bunlar modern inşaat teknikleri ile ortaya çıkıyor. Temiz hava ve deniz meltemleri gün boyu hizmetinizde.
Su altı evleri ve otelleri en çok talep gören yaşam alanları haline geldi. Sürekli sallanan yosunlarla uykuya dalmak ve koyunları değil balıkları saymak, stresi azaltmaya ve iç uyumu sağlamaya yardımcı olmakta.
Okyanusta tasarlanan yüzen şehirlerle birlikte ana karada ise yapıları ve doğayı birleştiren yeni bir mimari trend gelişmeye başladı. Devasa ağaç evler hem estetik hem de ekolojik çözümler sunuyor. Genetiği değiştirilmiş ağaçlar hem çok daha hızlı büyüyor hem de kötü hava şartlarına daha dayanıklı. İdeal büyüklüğe ulaştıktan sonra ağaç bir konuta, ofise, okula veya bir kültürel merkeze dönüştürülüyor.
Barselona’da 2050 yılında faaliyete başlayan Uzay Teknolojileri Merkezi’nde (UTM) üretilen 3D yazıcılar sayesinde “Uzayda 3D Baskı Ekosistemi” projesi hayata geçirildi. Bu yazıcıların kullanacağı hammaddeleri yörüngeye yerleştirmek için elektromanyetik raylı itki sistemleri kullanılarak nesnelerin yörüngeye fiilen fırlatılması sağlandı. Bu sistemle birlikte malzemeler bu tür fırlatmaların büyük hızlanmalarından ve sıcaklık değişikliklerinden etkilenmeyecek ve maliyet on kat düşecek. Uzayda kurulan devasa 3D yazıcılar bu malzemeleri uzay gemileri ve insanların kullanabileceği tüm ekipmanları ve ekosistemleri inşa etmek için kullanacak.
2050’de dünyadaki gelişmeler arasında; gelişmiş makine öğrenmesini, yapay zekâ sistemlerinin oluşturduğu yenilikler, beyne yerleştirilen çipler sayesinde düşünce ile çalışan doğrudan bağlantılı mobil cihazlar ile beyne yerleştirilecek bilgi ve beceri de yüklenebilen çipler gibi çok sayıda devrim niteliğinde gelişmeyi sayabiliriz.
Biraz bilimkurgu biraz da fütüristik unsurlarla bezenmiş bu “gelecekten haberler” temasıyla aktardığım bilgileri, Earth 2050 isimli bir web sitesinden hikayeleştirerek aktardım. İnteraktif bir multimedya projesi olan bu sitede herkesin katkı sunabileceği şekilde geleceğe dair, burada kaleme alınanlardan çok daha fazla tahmin, öngörü, tasarım, senaryo, proje ve fikir bulunuyor. Bu tahminleri ve öngörüleri yapanlar arasında bilişimciler, yazarlar, senaristler, mühendis ve mimarlar da yer alıyor. Sizin de geleceğe dair çılgın bir projeniz varsa burada hem içerik hem de görsel olarak yayınlayabilirsiniz.
Bu arada, ütopik gibi duran bazı projelerin gerçekten uygulanabileceğini ve bu sayede topluma, dünyaya ve hatta galaksimize büyük bir katkı sağlayabileceğini düşünerek aklıma şu soru geliyor; Neden olmasın?
Günümüzde çeşitli birçok kaynaktan, 2050 yılına dair tahmin ve öngörülere ulaşabiliyoruz. Örneğin yakınlarda The Economist dergisi, 2050 yılına dair öngörülerini açıkladığı bir çalışma yayınladı. 30 yıl önce de günümüze dair benzer bir çalışma yapan The Economist’in o dönem paylaştığı öngörülerin önemli bir kısmının gerçekleştiğini biliyoruz.
Elbette ki teknolojik gelişim zamanın ruhunu ve yaşam şeklimizi çok hızlı değiştiriyor. Bu durum bırakın 10-20 yılı birkaç yıl sonrasının tahminini yapmakta bile zorlanmamıza sebep oluyor. Bakalım The Economist’in 2050 tahminleri ne ölçüde gerçekleşecek?
The Economist'in 2050 öngörülerini paylaştığı çalışmaya göre;
-
Dünya nüfusu 2050 yılında 10 milyar civarında olacak.
-
Çin, dünyanın en büyük ekonomisine sahip olacak.
-
ABD bugünkü pozisyonunu koruyacak.
-
2050’de hemen herkes İngilizce bilecek.
-
Teknoloji, 2050 yılında 10 milyar nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilecek. Teknoloji insanların yaşam kalitelerini arttıracak.
-
Fabrikaların verimlilikleri günümüze oranla ciddi anlamda yükselecek.
-
Dünyanın dörtte üçlük bölümü 2050 yılında orta kesim olacak. Bu konuda Çin, Hindistan ve Afrika ülkelerinin katkıları daha çok olacak.
Elbette ki internet, uzay, yapay zekâ, sanal gerçeklik, çip teknolojisi gibi alanlardaki gelişim kısa zamanda dünyayı bambaşka bir yer haline getireceği öngörüsü hepimizce malumsa da bu alanlardaki potansiyelleri önceden tahmin ederek adımlarını ona göre atabilenler daima bir adım önde olacaklar.
Yönetmek dediğimiz kavramın aynı zamanda öngörmek anlamına geldiği kabulünden yola çıkarsak, öngörü sahiplerinin aynı zamanda büyük bir güce de sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumu bir adım ileriye taşıyarak, gelecek öngörüsündeki başarısını doğru planlamayla taçlandıranlar ise muhtemelen gelecekteki dünyanın karar verici mekanizmalarında bulunacaklardır.
Geçmişin bilgi birikimi ışığında, dünya gündemini takip ederek gelecekle ilgili düşünmek ve tahminlerde bulunmak çok keyifli ve bir o kadar da eğitici bir süreç. Gelin hep beraber kendimize şu soruyu soralım ve cevap arayalım; “Gelecekte nasıl bir dünya olacak?”
Sağlıklı zamanlar dilerim, saygılarımla…