Türkiye, 2021 yılında yayınlanan Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi listesine göre dünyada üçüncü sırada yer aldı. Uluslararası inşaat sektörü dergisi Engineering News Record (ENR) tarafından hazırlanan raporda Türkiye'den 40 firma bulunuyor.
Türkiye Müteahhitler Birliğinden (TMB) yapılan yazılı açıklamada; uluslararası inşaat sektörü dergisi ENR’ nin, tüm dünyada ekonomi çevreleri tarafından ilgiyle takip edilen, müteahhitlerin bir önceki yılda ülkeleri dışındaki faaliyetlerinden elde ettikleri gelirleri esas alarak yayımladığı raporda Türkiye, Covid-19 salgınının etkisinde geçen 2020 yılındaki uluslararası inşaat pazarında yaşanan yüzde 11’lik daralmaya rağmen 40 firma ile yer almayı başardığı bilgisi paylaşıldı.
Global ölçekte gerçekleştirilen müteahhitlik faaliyetlerinde Türk şirketlerinin genel durumunu gösteren bu gelişmeyi ulusal basınımızda; “Türkiye, yurt dışı müteahhitlikte dünya üçüncüsü oldu” ve “Türkiye, Çin ve ABD'nin ardından dünyada üçüncü oldu” haber manşetleriyle okuduk.
İnşaat sektöründeki çalışmalar çerçevesinde ülkemizin dünyada önemli noktalarda olması çok iyi bir durum. Bu muhteşem başarıyla gurur duyuyoruz. Global düzeyde dönemsel olarak bu listelerde değerlendirmeye alınan projelerin yönetiminde yer alarak, farklı fonksiyonlardaki yapıları inşa ederek, uluslararası iş birlikleri gerçekleştirerek, kısacası bu süreçte çorbada bizim de tuzumuzun olması benim için ayrı bir mutluluk kaynağı.
Mimar & İnşaat Yüksek Mühendisi olarak meslek hayatımın büyük bir bölümü yurtdışında geçti. Ekibimizle birlikte farklı coğrafyalardaki çok sayıda ülkede inşaat projeleri yönettik. Kurumsal olarak gayrimenkul sektöründe hem yurtiçi hem de yurtdışında faaliyet göstermeye devam ediyoruz. Kısaca belirtmek gerekirse inşaat şirketlerimizin yurtdışı müteahhitlik çalışmalarını sadece dergilerde yayınlanan raporlardan veya basında yer alan haberlerden takip etmiyorum. Uzun yıllar bizzat içerisinde yaşayarak da deneyimleme fırsatım oldu. Bu itibarla, gelin ENR tarafından yayınlanan rapor içeriğindeki bilgileri farklı bir pencereden değerlendirelim. Şüphesiz ki bir konuda mevcut durumu gerektiği gibi analiz edip doğru çıkarımları yapmaz isek gelecek projeksiyonunu sağlıklı bir şekilde modelleyemeyiz. Sonuç olarak da doğru tespitler olmadan hedeflenen iş stratejilerini gerçekleştiremeyiz.
Şimdi gelelim ENR’ nin hazırlayıp kamuoyunun bilgisine sunduğu rapora. İlgili çalışmanın tamamını kurumun internet sitesinden (www.enr.com) indirerek de detaylı şekilde inceleyebilirsiniz.
Rapordaki listede yer alan uluslararası 250 şirketin küresel pazardaki toplam iş hacmi, finansal bazda 420 milyar Amerikan dolarının üzerinde. Listedeki 40 tane Türk şirketin toplam proje geliri ise 18 milyar dolar olarak sunulmuş. Bu veriler ışığında oranladığımızda Türk şirketlerinin global pazardaki payının yaklaşık %4,4 olduğunu görüyoruz. Dünya üçüncüsü olan bir yapı nasıl olur da küresel ölçekte toplam ekonomik değerin sadece %4,4’ünü oluşturabilir? Burada enteresan bir durum yok mu sizce de?
Yazının giriş bölümünde paylaştığım haberlerde sunulan dünya üçüncülüğü, ülkelerin listedeki toplam şirket sayısı kriterine göre oluşturulmuş bir sıralama. Ekonomik büyüklüğe veya pazar payına gelince ise durum biraz farklı. Devam edelim…
Bir başka önemli veri de şu ki; Almanya 5 şirketle küresel pazarda toplam 33 milyar doların üzerinde ekonomik büyüklüğe sahipken, Fransa dünya genelinde 3 şirketle 46 milyar dolarlık iş yönetiyor. Örneklemeye devam edecek olursak benzer şekilde 10 tane İspanyol müteahhit global ölçekte 63 milyar dolara yakın proje gelirine sahip. Japonya bizim proje gelirimize yakın bir büyüklüğe sadece 11 şirketle ulaşmış durumda. Koreli şirketlerin ise 11 şirketle bizim finansal büyüklüğümüzü geçmiş oldukları görülüyor.
Coğrafi olarak bakarsak 44 Avrupa merkezli şirket toplamda dünya genelinde 214 milyar doların üzerinde inşaat işine sahip. Bu verilere göre yapılacak çok basit bir hesapla görülebileceği üzere, aynı sayıda şirketle Avrupalı kurumlar neredeyse bizim 12 katımız kadar ekonomik değer üretebiliyor. Listeye girebilen şirket sayılarına göre birinci sırada 78 kurumla yer alan Çin ekonomik büyüklük olarak 107 milyar dolarlık bir işlem hacmine sahipken, ikinci sırada 41 şirketle yer alan ABD’ nin ise ekonomik büyüklüğü 21 milyar dolar seviyelerinde. Listeyi proje gelirleri açısından sıraladığımızda birinciliği yine Çin alırken, ikinci sırada İspanya, üçüncü sırada ise Fransa bulunuyor. Türk inşaat firmalarının elde ettikleri 18,3 milyar dolar tutarında gelir ile Türkiye, ülkeler sıralamasında sekizinci konumda bulunuyor. Netice itibariyle kendimize şu soruyu sorabiliriz. Müteahhitlikte biz dünya üçüncüsü müyüz yoksa sekizincisi mi? Veya şöyle düşünelim; eğer sıralama kriteri yurtdışında gerçekleştirilen işlerin toplam inşaat alanı bazında olsa acaba dünya kaçıncısı oluruz veya yurtdışında faaliyet gösterilen farklı ülkelerin toplam sayısı ele alındığında kaçıncı sırada yer alırız. Görüldüğü üzere değerlendirme kriteri değiştikçe sıralama da değişecektir. Özetle mesele hangi kritere göre sıralamada nerede olduğumuz değil, küresel pazardan yüzde kaçlık bir pay aldığımızdır. Bu oran yükseldikçe global güç dengesini lehimize çevirebiliriz. Bunun için de müteahhitlik alanında öncü yönetim organizasyonlarına, iş geliştirme vizyonuyla doğru proje süreç yönetimi uygulamalarına, markalaşmaya ve yenilikçi çözümlere ihtiyacımız var.
Önümüzdeki senelerde umarım ENR’ nin listesine daha çok şirketimizle gireriz. Bunu gerçekleştirebilecek potansiyelimiz var. Ama unutmayalım ki listedeki kurum sayımız artsa da küresel pazardan aldığımız pay yine %5 ila %10 düzeyinde kalacaksa bu yeterli bir başarı olmayacaktır. Kendi ligimizde lider de olsak şampiyonlar ligini kazanamazsak küresel bir zaferden söz etmemiz zorlaşır.
Global marka kimliğiyle kurumsal yapılara sahip olabilmek için gayrimenkul yatırımlarını bütünüyle yönetmek, uluslararası iş dünyasında doğru şekilde yönlendirmek, master planda karar verici iradeye sahip olabilmek veya organizasyonun üst kısımlarında yer almak büyük önem arz ediyor. Buradaki asıl yaklaşım listeye giren toplam şirket sayısı veya sadece finansal büyüklük de olmamalı. Asıl hedef birim bazda ekonomik karlılığı artırmak ve lider karakter ortaya koyarak maksimum değer üretebilmek olmalıdır.
İş hayatındaki ekonomik verimlilikle ilgili temel bir prensibi hiçbir zaman unutmamak gerekiyor. Ne iş yaparsak yapalım ne kadar büyük bir ciroya sahip olduğumuzdan çok ne kadar karlı bir iş yaptığımız (ciro düşük bile olsa) daha önemlidir. Ciroya değil karlılığa odaklanmak lehimize olacaktır.
Gayrimenkul dünyasının ekonomik değeri ve sürdürülebilirliği, yapıların fiziki veya inşai varlığından çok ekonomik olarak değerlendirilebilme modeline göre şekillenmektedir çoğu zaman. Genel olarak müteahhitlik işi sınırları belli, şartnameleri standardize edilmiş, proje nerede olursa olsun iş programları benzer nitelikli, yüklenicilerin ekonomik değerlendirilme makası oldukça dar bir iş alanıdır.
Yurtdışında iş yapan şirketlerimizin, üstlendikleri projelerin kaçında ana yüklenici (işi yatırımcıdan alan ana müteahhit) kaçında ise taşeron (yabancı başka bir müteahhidin alt yüklenicisi) olarak çalıştığına da iyi bakmamız lazım. Dünyanın neresinde olursa olsun bir taşeronun o işin ana yüklenicisi veya yatırımcısından daha fazla para kazanması veya kar elde etmesi düşük bir olasılıktır. Daha doğrusu aslan payı her zaman iş geliştiricide veya müteşebbistedir. Yabancı bir şirketin bir projeyi iş sahibinden yüksek bir ücretle aldıktan sonra işi düşük bir bedelle bir Türk şirketine ihale etmesi bizi ne kadar tatmin etmeli?
Herhangi bir konuda dünyanın en büyüğünü, en yükseğini veya en ihtişamlısını yapmış olmaktan ziyade, günün sonunda nasıl bir değer ürettiğimiz, ne kadar bir verimliliğe ulaştığımız veya ne kadar büyük bir ekonomik başarı hikayesi oluşturduğumuz daha önemli olacaktır. Belirli bir mal özelinde üretim olarak dünyanın en büyük hacmine de sahip olsak eğer o ürün Londra borsasında işlem görüyorsa, bütün emeği biz veriyor olsak da finansal olarak lezzetli ürünü veya kaymağı başkaları yiyor demektir. Maalesef ki durum böyle gerçekleşiyor. Domatesin tarladaki fiyatıyla marketteki fiyatı arasındaki fark misali. Üretici çiftçi elde ettiği gelirle zar zor geçinebiliyorken tüccarların kazancı çok daha fazla oluyor.
Herkes telefon üretebiliyor, çok büyük cirolara ulaşıyorlar, hatta daha fazla satış rakamlarını da yakalayabiliyorlar belki ama en karlı getiriye Apple sahip oluyor. Bir futbol kulübünde forvet hattındaki her mevkiye çok sayıda ortalama futbolcu transferi mi yoksa Messi veya Ronaldo’yu mu istediğini soran bir kulüp başkanına teknik direktörün cevabı elbette ki muhteşem ikiliden biri olacaktır. Bu örneklere benzer çok sayıda anekdot sıralanabilir. Unutulmamalıdır ki ne iş yaparsak yapalım asıl mesele nicelikten ziyade niteliktir. Her alanda bir şeylerin sayısından çok üretilen değere odaklanalım. Gelecek sayıda görüşmek üzere, sağlıklı zamanlar dilerim…