Hayatımızda en az bir kere de olsa hepimizin aklına çok parlak olduğuna inandığımız bir iş fikri gelmiştir. Bu girişim düşüncemizi büyük bir heyecanla arkadaşlarımızla, eşimizle ve dostumuzla paylaşmış, çoğu zaman da kuvvetli bir destek görmüşüzdür yakınlarımızdan. Bir anlık cesaretle “hadi başlayalım şu işe!” demişken; o sevimli hayallerle dolu toz bulutu, kulağımıza fısıldanan “ah şu 50 bin lira sermaye olsaydı şimdi” gibi bir sözle dağılıp gitmiş ve hayatımıza kaldığımız yerden devam etmişizdir.
Bununla birlikte hâlihazırda bir şirketi olan, yürüyen bir işletmeye sahip iş insanları da aynı düşlere dalar zaman zaman. Ellerinde belirli bir miktar daha sermeye olsa ne kadar fazla para kazanılacağının hesabı yapılır, şirketler kurulur, yeni markalar üretilir sohbet ortamlarında. İşin ucu eninde sonunda paraya dayanır.
İş dünyası, ilgili sektörde veya piyasada sıkıntı olsa da olmasa da her zaman bir finans sorunu yaşar, her işe çok para lazımdır. İşin niteliği, niceliği, gerekliliği, zamanlaması, kalitesi, markası, organizasyonu, müşteri kitlesi, reklamı, pazarlaması, pazarı, piyasası, rakipleri vs. her şey bir tarafa bırakılır veya hızlıca değerlendirip geçilir ve asıl meseleye gelir konu: en kısa yoldan paraya ulaşmak. Çoğu zaman iş, proje, yatırım, üretim vb. gibi konular da konuşulmaz derinlemesine. Şirkete nakit girişi lazımdır ve bir yerlerden bulunmaya çalışılır veya sadece mülk satarak paraya ulaşılabileceği düşünülür.
Söz edilen bu durumlar daha pek çok örnekle veya yaşanmış anekdotlarla artırılabilir fakat kısaca belirtmek gerekirse; para kaynağına sadece finans, kredi, fon bulmaya çalışarak veya sahip olunan varlıkların satışı suretiyle ulaşılabileceğine inanmak bizi büyük bir yanlışa götürür. Finans yönetimi, bütünüyle ele alınması gereken varlık yönetimi organizasyonunun bir bölümü olarak düşünülmelidir.
Uluslararası finans dünyasının bir yatırım kararı almadan önce izlediği belirli bir metodoloji vardır. Yatırımcı veya fon grubunun bir projede görmek istediği kriterler, fizibilitede olması gereken bilgiler istenen format ve içerikte sunulabildiği ölçüde proje finansmanı çok kolay bir sürece sahip olacaktır. Her ne kadar müteşebbislerin, iş insanlarının, girişimcilerin, sanayicilerin işlerini devam ettirebilmeleri için finansa ihtiyaçları bulunsa da finans kuruluşlarının daha yoğun bir şekilde doğru yatırımı belirlemeye ihtiyaçları vardır. Dünyanın neresinde olursa olsun finansa ulaşmak artık çok kolay, en zor olanı doğru yatırımı tespit edebilmek ve projenin hem teknik hem de kurumsal olarak yatırım yapılmaya hazır olmasını sağlamaktır. Şirketlerimizin çoğu bu gerçeği görmeksizin veya gerekli önemi vermeksizin sadece finansa odaklanarak para arayışında bulunuyor. Yatırımcıların herhangi bir projeye yatırım yapmaya her daim hazır olmalarına karşın proje sahipleri maalesef çoğu zaman kurumsal olarak fona ulaşmaya hazırlık için gerekli aksiyonu almakta sıkıntı yaşıyorlar. Şirketlerini, organizasyonlarını, operasyonlarını sürdürülebilir şekilde her zaman yatırım yapılabilir bir halde yönetmekte veya global şartlara uygunluğu sağlamakta güçlük çekiyorlar. Bununla birlikte, başarılı süreç yönetimi sistemini kurabilen ve projeleri doğru yönetebilen firmaların başarı hikâyelerinin sayısının her geçen gün artmakta olduğunu, iş dünyasındaki faaliyetlerimizle görüyoruz.
Finansal nakit akışlarında sorun yaşayan kuruluşların, sermaye sıkıntısı yaşayan şirketlerin veya genel olarak maddi zorluk içerisinde bulunan kurumların, bünyeye sadece sıcak para girişi sağlanarak düzlüğe çıkamayacağını iyi anlamamız gerekiyor. Düşünelim ki siz musluğun başındasınız ve elinde kovayla bir kişi gelip su istiyor sizden ama kovasının altında bir delik olduğunu gördünüz. O kişi deliğin farkında değil. Ne yaparsınız? Suya çok ihtiyacı olduğunu gördüğünüz kişinin kovasına delik olduğunu bile bile su doldurup gönderir misiniz yoksa kişiye öncelikli sorununun su olmadığını deliği kapatması gerektiğini mi belirtirsiniz? Deliği bilmenize rağmen sadece suyu verip gönderirseniz kişi kısa süreliğine mutlu olacaktır hatta size çok teşekkür de edecektir ama az ilerde tekrar su sorunu baş gösterecektir. Uzun lafın kısası; açıkların kapatılmadığı, operasyonel sıkıntıların giderilmediği ortamlarda işletmeye sadece kaynak girişi sağlamak kısa süreli mutluluk verse de sürdürülebilir olamayacaktır. Ekonominin temeli olan kıt kaynakları da unutmayalım, her zaman istediğimiz kadar suya ulaşamayabiliriz. Elimizdekinin kıymetini iyi bilmemiz gerekiyor.
Şirketlerin mevcut durumlarını, yatırım planlarını veya büyüme süreçleriyle ilgili stratejilerini değerlendirirken bu faaliyeti, bir doktorun hastasını iyileştirme süreciyle örnekleyebiliriz aslında. Nasıl ki bir doktor hastasının durumunu öğrenmek için önce tahlil ister sonra bu tahlillere göre teşhis koyar ve en sonunda da teşhis edilen hastalığın tedavi sürecine başlar ise şirketlerin de 3T kuralına göre (tahlil-teşhis-tedavi) değerlendirilmeleri gerekir. Geçici veya kısa süreli olmayan iyileşmeye ancak bu yöntemle ulaşabiliriz.
Kurumsal şirketlerin bütünsel değerleme ve inceleme çalışmaları (due diligence) finansal yönetim modelinin en önemli adımıdır. Doktor hikâyesindeki gibi doğru analiz ve yerinde tespitlerle birlikte asıl sorunları belirleyip uygulanabilir fizibiliteler hazırlanabilecek ve şirketin yönetim stratejileri bu kapsamda geliştirilebilecektir.
Şirketler zora girdiğinde sahip oldukları mülkleri satarak finansal olarak rahatlayacaklarını düşünürler çoğu zaman fakat günümüzdeki finans yönetimi sistemlerinde buna gerek olmadan da çözüm alternatifleri mevcuttur. Mülkü birkaç farklı şekilde defalarca nakde çevirip hala mülke sahip olunan yöntemler ya bilinmez ya da çok zor uygulanabileceğine inanılır. Bu konu ayrı bir yazı dizisi niteliğinde olduğu için kısaca bahsetmiş olalım. Şirket mülklerini satmadan ticari olarak değerlendirme süreci; kurumsal kiralama, işletme modeli, banka finansmanı, girişim sermayesi iş ortaklıkları ve fon oluşturulması gibi faaliyetler yürütülerek mülkün tapusuna sahipliğin devamı sağlanarak birçok şekilde gayrimenkulün menkul kıymete dönüştürülmesi olarak ele alınabilir.
Hangi sektörde olursa olsun doğru planlanan ve süreci profesyonelce yönetilen projelerin başarı potansiyeli her zaman çok yüksektir. Özellikle yurtdışından gelecek yatırımcılar için en önemli etkinin, Türkiye’deki projelerin yabancı sermayenin anlayacağı, geliştirebileceği ve finanse edebileceği formatta ifade edilebilmesi, global standartlarda fizibilite hazırlanması ve raporlanabilmesi olduğunu görmekteyiz. Ülkemizde proje geliştirirken yerel imkânlarla finansın uygun bir zeminde bir araya getirilerek yatırıma dönüştürülebilmesi için nasıl bir platform oluşturduğumuz çok önemlidir. “Yabancı sermayeli yatırımlar nasıl başarıya ulaşır?“ sorusunu paydaşlarımızla değerlendirerek işimizi planlamaya başlamalıyız.
Finansal başarıya ulaşmanın altın kuralı hedefleri belirleyip doğru bir planlama yapmaktan geçiyor. Şunu unutmayalım ki dünyada dolaşan para artık belirli sektörlere göre de uzmanlaşmış bir şekilde hareket ediyor. Örneğin bazı fon grupları sadece sağlık sektörüne yatırım yaparken, bir kısmı lojistiğe, belirli bir bölümü bilişime, yapay zekaya, ticari mülklere gibi belirli alanlara yatırım yapıyor. Finansal yatırımcı, partner veya iş ortağı arayışımızın sürecinde doğru hedef gruba hitap etmemiz için de iyi bir analiz ve çalışmaya ihtiyacımız bulunuyor.
Sonuç itibariyle Türkiye başta olmak üzere dünyanın çok sayıda ülkesinde proje yönetmiş bir kişi olarak belirtebilirim ki biz girişimciler doğruları yaptıkça finans aramamıza gerek olmayacak, o bizi muhakkak bulacaktır.
Dünyanın yaşadığı bu zor dönemde herkese sağlıklı zamanlar diliyorum. Selam, saygı ve sevgilerimle…